Sunday, September 19, 2010

TRAFİK ARTIK EMİN ELLERDE –Mİ ?

Bugün (19 Eylül) Brüksel’de arabasız gün. Bir ay önce yayınlanan bir yazımda da bahsettiğim ve bizde de yapılmasını önerdiğim gibi Belçika yetkilileri başkentlerinde her yıl bir gün boyunca araba ve motosiklet kullanılmamasına karar verdiler. Bunun amacı hem halkı bisiklet gibi ulaşım araçlarına ve toplu taşımacılığa yönlendirmek, hem de bir gün boyunca hava kirliliğini önlemek suretiyle şehrin ‘nefes almasını’ sağlamak.

Bu arada, gözümüz aydın! Ülkemizde de trafikle ilgili girişimler var. Bundan böyle trafikte kimsenin burnu bile kanamayacak hatta şikayet dahi söz konusu olmayacak. Trafik eğitim parkı adeta can simidi gibi imdada yetişti. Yetkililer herhalde trafik sorununa son noktayı koymak için bu yerin işletmesini Trafik Kazalarını Önleme Derneği’ne vermeyi düşünmüşler. Bu parkı yapanlardan da, yaptıranlardan da, ön ayak olanlardan da Allah razı olsun. Tabii işletecek olanlardan da.

Eeee söz konusu derneği yetkilerle donatırlar artık. Herkes müsterih olsun, artık kaza maza yok. Neydi o haller, yok evlere girildi, yok bankaya girdi, yok tarlaya uçtu, yok şehir içinde takla attı, yok refüjden zıplayıp karşı şeride geçti, yok kaldırımdakileri çiğnedi – yağma yok artık. İnsanlar buraya akın edip trafik konusunda gerekli bilgileri alacaklar. Örneğin alkollü veya süratli araç kullanmanın veya kırmızı ışıkta geçmenin tehlikeli suçlar olduğu öğretilecek. Kimbilir belki de şoför okullarına bile gerek kalmayacak. Bu kazaları madem ki devlet önleyemedi, Trafik Kazalarını Önleme Derneği önleyecek, adı üstünde zaten. Hade hayırlısı diyelim.

Bu parkın girişine de yüksekce bir kaide üzerine hurda bir araba kondu mu bu iş tamam. Hele küçük öğrencilere de şimdiden, beş altı yıl önce bir ilkokulun avlusunda yapıldığı gibi sürücü dersleri de verilirse mesele kalmaz. Belki de burası her gün dolup taşacaktır, kimbilir randevuya veya vardiyaya bile gereksinim duyulacaktır. Bu park bir an önce faaliyete geçsin, bari Lefkoşa olsun bu dertten kurtulsun. Öteki bölgelere Allah kerim.

Vatandaş, özellikle trafikte sorumlu olarak karşısında devletin resmi organlarını ve icabında hesap sorabileceği resmi bir makamı görmek ister. Ama madem ki yetkililer böyle karar verdi öyle olsun. Trafik konusu, felsefe, mantık veya coğrafya dersine benzemez, bunlar insan yaşamında tam olarak bilinmese de olur, ama trafikte böyle bir olasılığa asla yer yoktur. En ufak bir eksiklik veya hata insan hayatına mal olabilir. Ben halen trafiğe olan duyarsızlığın ve sorumsuzluğun, aynı zamanda trafik konusundaki ciddiyetsizliğin devam ettiğini, bunun yanı sıra insan hayatına gereken önemin verilmediğini düşünüyorum. Bu parkın devlet tarafından işletilmesinin ve ihtiyaca göre ilgili sivil toplum örgütlerinden de destek alınmasının daha etkili, daha faydalı ve daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Trafiğin her saniyesinde insan hayatı söz konusudur. Trafik büyük sorumluluk ve ciddiyet ister. Bu konuda polisin de görüşleri var mı yok mu bilmiyorum ama herhalde bu aralar onların işi başlarından aşkın, dava açmakla meşguller.

Trafik kazaları artık son bulacağına ve trafik emin ellerde olacağına göre, sanırım bundan sonra trafik konusunda daha fazla yazmaya gerek yok – her şey yoluna gireceğine göre! Sayın Ali Baturay, koca Nasrettin Hoca göle mayayı tutturamadı, bu sefer belki de bizimkiler tutturur veya sıfır kriminal olay açıklaması gibi bu sefer de sıfır trafik kazası açıklaması gelebilir mi acaba, ne dersiniz?

Merak ettiğim bir husus vardır. Bu trafik eğitim parkının işletilmesi, söz konusu derneğe neye dayanarak veriliyor? Bir derneğin trafikte yetkisi ve yasalar önünde sorumluluğu ne olabilir ki? Yok trafik sıradan basit bir konu gibi görülüyorsa o başka mesele.

Bugüne kadar trafiğin emin ellerde olmadığı ortada. Bundan sonra nasıl olacağını hep birlikte göreceğiz.



Fikret ŞANAL.
Brüksel.
19.09.2010

TRAFİK NE YAZIK Kİ KANLA BESLENİYOR.

Önce “Trafik Cinayetleri Nereye Kadar” başlıklı, ardından trafikte yeni önlemlerle ilgili açıklama gelmesi üzerine “Trafik Bundan Böyle Daha Güvenli Mi Olacak” başlıklı ikinci bir yazı yazdım. Ama daha önceki yazılar gibi bunların da ilgililer tarafından dikkate alınmayacağını düşünerek gazeteye göndermekten vazgeçtim. Nasıl olmasa trafiği idare edenler en iyisini bilirler, en doğrusunu yaparlar, bu güne kadar yaptıkları gibi devam etsinler, biz arada karıştırmayalım dedik Yeni önlemler, birkaç kavşakta yola boya ile dur-stop, yavaş ve sürat limitlerinin yazılacağı, eksik olan otokorulukları için de ihaleye çıkıldığı, yakında trafik eğitim parkının Trafik Kazalarını Önleme Derneği ile birlikte açılışının yapılacağı idi. İnşallah, trafik eğitim parkı projesi de gönüllü trafik müfettişliği projesine veya hurda araba teşhirine yahut öteki göstermelik işlere benzemez. Bunca hadiseden sonra hala trafikte tören yapacak halimiz varsa, çok iyi. Tüm önlemler bunlar mı yani ? Ne yazık ki aynı yerdeyiz, yol aldığımızı sanıyoruz , halbuki aynı dairenin içinde dönüyoruz.

Otokoruluklarının olmaması nedeniyle son günlerde iki kişi hayatını kaybetti. Otokoruluklar henüz ihale safhasında - biraz geç kalınmadı mı? Trafik mazeret dinlemiyor, kim verecek bunun hesabını? Neyse soran olmadıktan sonra mesele yok. Açıklanan önlemlerin trafik kazalarını önleyeceğini hiç sanmıyorum. Önemli olan kazaların önüne geçmektir, toslayacaksa otokoruluklarına toslasın mantığı değil. Koskoca trafik levhalarını görüp aldırış etmeyenler yoldaki yazılara mı aldırış edecek? Trafik Eğitim Parkı’na gelince, adı Kültür Eğitim Parkı olsaydı ve bu amaca yönelik olsaydı daha iyi olurdu kanısındayım. Mesele, trafik kurallarını öğretmekten ziyade bunlara riayet etmeyi öğretebilmektir. İnşallah ters etki yapmaz ve bir şeyler öğrendiğini sananlar, gece evdeki arabanın anahtarlarını kapıp yollara düşmezler. Trafik Eğitim Parkı konusuna ileride ayrıca değineceğim. Zira söz konusu olan insan hayatıdır, başka şeye benzemez.. Bu eğitim parkı konusu haliyle, şoför okulları ile ehliyet sınav müfettişliğine bir soru işareti koymuştur.

Yalnız merak ettiğim bazı hususlar da vardır: Bu yeni önlemlerin şehir içinde araçların takla atmasını, araçların dükkanlara, avlulara, havuzlara girmesini, yaya geçidinde insanların çiğnenmesini nasıl önleyecekleri, ve trafik konusunda bünyesinde deneyimli müdürlerin ve uzman kişilerin bulunduğu Emekli Polisler Derneğinden yararlanmaktan inadına neden kaçınıldığı gibi. Bir de Mağusa Hastanesi karşısında Salamis Yolundaki otobüs durağı önüne dört yıla yakın bir süreden beri çizilmeyen yaya geçidinin ne zaman çizileceğidir.

Ben ve benim düşüncemde olanlar yıllardır yazıyoruz, meğer boşuna zaman harcamışız. Trafiği yönettiğini sananlarla görüşlerimiz, yaklaşımlarımız, tesbitlerimiz farklı. Yıllardır aynı yalelliyi tutturdular gidiyorlar, bildiklerini okuyorlar, kimseye aldırdıkları yok. Vallahi kimler olduğunu bilmiyorum, bir karmaşadır gidiyor, sorumlular kurdela kesenler mi, beyanat verenler mi, geri planda duranlar mı, polis mi ( neyse polisten söz etmeyelim, orada kaynayan bir kazan var zaten ) bilemedik gitti. Havanda su dövüp dövmedikleri yakında anlaşılır, daha önce olduğu gibi. Bu mayanın da ötekiler gibi tutmayacağı belli de, halk hesabı kimden soracak o belli değil. Halk hesap soracak noktaya gelebilirse ve hesap soracak kişi veya merci bulabilirse tabii.

Yakın zamanda Girne’de bir genç kız, sonrasında Girne Boğaz’da başka bir masum, geçen hafta Dipkarpaz’da başka genç bir kız trafiğe kurban gitti. Bu böylece sürüp gidiyor. Anlaşılan halk daha o noktaya gelmedi, yani hesap sorma noktasına. Sn. Milletvekilleri, bu halk size güvenerek Meclise gönderdi, korumanız için canını emanet etti. Çıkınız kürsüye konuşunuz bu halkın temsilcileri olarak, bu iş nereye varacak, ne kadar sürecek? Meclis soruşturması açılsın, insan hayatının bu kadar ucuz olmadığını haykırınız. Trafik politikası devlet - hükümet politikası mı, yoksa dernek politikası mı ?

Altı haftadan beridir Brüksel’deyim, bu arada Almanya, Hollanda, Fransa ve İtalya’yı gezme fırsatı buldum. Gezip eğleneceğime, o havaya adapte olup o muhteşem güzelliklerin tadını çıkaracağıma yürüdüm durdum hep trafiği düşündüm inceledim. Kafam sürekli bunlarla meşgul oldu, bir türlü atamadım aklımdan. Üstelik trafik hususunda artık yazmayacağıma karar verdiğim halde. Ama Sn Ali Baturay’ı geçen haftaki yazısından dolayı tebrik etmek için arayıp sohbet ettikten sonra yazmaya karar verdim, belki bir işe yarar diye - en azından vatandaş açısından.

Niyetim bu olağanüstü yerlerden ilginç notlar aktarmaktı, ama ne yazık ki ülkemizde yaşanan trafik felaketlerini duydukça insanın başka şeyler yazması gelmiyor içinden. Oralarda alt yapılar, üst yapılar, tüneller, her türlü amaca yönelik çeşitli trafik ve bilgilendirici işaretler vs her şey muntazam, adeta kurulu saat gibi işliyor. O yollarda arabalar, motosikletler, yüzbinlerce insan sel gibi akıp güven içinde giderken insan hayatına verilen önem ön sırada yer alıyor. Bizde yaya geçidinde, kaldırım dışındaki boş arazide insanlar çiğnenir, şehir içinde arabalarla takla atılır, avlulara, evlere, havuzlara girilir, refüjlerden sıçrayarak karşı şeride geçilir. Sözünü ettiğim ülkelerde trafik yasalara ve insanlara saygı ile, sabır ile, hoşgörü ile beslenip hayat buluyor. Bu küçücük ülkede bunu başaramadık, ne halk ne de idare olarak. Bu değerleri trafiğe ve dolayısıyle de sosyal yaşama kazandırmak durumundayız. Bu kadar aciz bu kadar geri miyiz? Gerek halk ve gerekse de idare olarak birlikte hareket edip bunu başarmak ve akan kanı durdurmak zorundayız, başka yolu yok. Zira sorun hepimizin sorunudur. Neden bizde trafik sözü edilen değerlerle değil de kanla beslenerek, genç yaşlı çocuk demeden zamansız alıp götürüyor, vampirmiş gibi? Herkesin Ramazan Bayramını kutlar, sağlıklı güzel günler dilerim.





Fikret ŞANAL. Brüksel.
08.09.2010

POLİSTE TERFİLER, NAKİLLER

Polis adaleti temsil eder, polis adaletin temel taşıdır. Adalet polisten başlar da diyebiliriz. Haksızlığa uğrayan, hakkını arayan herkesin ilk baş vurduğu yer polistir. Polis güvenilirdir, yasalardan yanadır, canımızın, malımızın, huzurumuzun teminatıdır. Son zamanlarda Polis teşkilatında bir takım huzursuzlukların yaşanmakta olduğunu basında ve ekranlarda üzülerek izlemekteyiz. Bu huzursuzluklara neden olan iddiaların ne derece gerçek olduğunu ve hangi boyutta olduğunu bilmiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var ki, polisin iç işlerine herkesin karıştığıdır. Tabii tümü için demiyorum ama sendikalar karışır, sivil toplum örgütleri karışır, siyasi partiler karışır, hukukcular karışır, velhasıl bir karışmadır gidiyor. Kaçtır dava açılır, terfiler Mahkeme tarafından geri alınır. Bu şu bakımdan hiç hoş değil: Mahkeme doğru karara vardığına göre demek oluyor ki yanlışlık, haksızlık ilk başta yapılmıştır. Bu da bundan böyle terfi alamayan veya terfi alıp nakli çıkan şikayetci durumdaki her polisin haklı veya haksız sağa sola şikayet etmesini, bir kısmının da yargıya başvurmasını tetikleyecektir. Nasıl olmasa geride emsalleri de olduğuna göre, çeşitli kesimlerden gerek basında gerekse de TV ekranlarında bu hususta çeşitli görüşler ve iddialarla konu irdelendiğinde seyreyleyin cümbüşü. Nitekim de bu konu çeşitli kesimlerce irdeleniyor. Gelinen nokta bu. Varın siz düşünün polis camiası içindeki alemi, küskünlüğü, kırgınlığı, savsaklığı ve bu konunun disipline etkisini. Bu takdirde beklenen randıman nasıl alınabilir ki? Polis huzursuz, ailesi huzursuz, çevresi huzursuz olursa, buna çeşitli dedikodular ve dürtüler de eklenirse polisin dirliği de bozulur ona olan güven de sarsılır, saygınlığı da azalır. Polis teşkilatı bir ailedir, her zaman birlik, beraberlik ve huzur içinde olmalıdır. Aile içinde davalaşmalar başlar, dışarıdan müdahaleler olursa o ailede ne birlik kalır ne de düzen. Tabii saygı da.

Eskiden yapılan terfi veya nakillerde hiç haksızlık yok muydu? Elbette vardı, ama kısa bir süre alçak sesle dedikodu yapılır, geçer giderdi. Kısacası kol kırılır yen içinde kalırdı. Şimdilerde halkın diline düştü, güncel konu oldu. Nedense son zamanlarda her terfi ve nakilde bu tartışmalar alevleniyor. Bu hem Polis teşkilatının hem de halkın zarar görmesine neden olmaktadır. Polisin sivil otoriteye bağlanması gerektiği yıllardan beri söylenir. Devlet kurumları arasında ayakta kalabilenlerin başında Polis teşkilatı gelmektedir. Sivile bağlandığı takdirde ne duruma gelebileceğini burada yazmama gerek yok sanırım. Parmağımızın arkasına saklanarak bir yere varamayız. Tecrübeler açıkca ortada. Polisin sivile bağlanması durumunda zannedersem iktidar değiştikçe müşavirler ordusunun yanında bir de polis subayları ordusu yer alacaktır. ‘O benim partimdendir’ ‘bu senin partindendir’ denilerek polis iş yapamaz hale getirilecektir.

Bizim dönemin ve bizden önceki dönemin polislerin yaşadığı zorlukları ve çektiği sıkıntıları yazalım desek sayfalar sığmaz. Ama bu, aynı sıkıntıların tekrardan yaşanması gerekir demek değildir. Elbette daha güzel daha çağdaş bir ortamın yaratılması gereklidir. Bu açıdan bu güzide kuruluşumuzun daha iyi noktalara taşınması için herkese görevler düşmektedir. Bu nedenle yıkıcı, kışkırtıcı söylem veya eylemlerden kaçınılması, sorunları varsa kendi bünyesinde çözümlemesi daha yararlı olur inancındayım. Bunu başaracaklarından kuşkum yoktur. O yüzden üst kademenin, iddiaları etkisiz kılmak açısından öncelikle teşkilat içinde hakkaniyeti sağlayacaklarına, bu suretle hiç bir eleştiriye fırsat vermeyeceklerine ve yakın zamanda Mahkeme kararları sonrasında ortaya çıkan imajı silip ortadan kaldıracaklarına ve yenilerine fırsat vermeyeceklerine inanıyorum. Aksi halde teşkilat, adaleti savunduğunu halka inandırmakta biraz zorlanır. Bu teşkilatı olsun yıpratmamak lazım, zira hepimize gereklidir. Polisin her zaman saygınlığını koruması ve devam ettirmesi gerekir. Son zamanlardaki huzursuzlukların ve buna paralel olarak yaşanan gelişmelerin ne yazık ki teşkilatın zedelenmesine yol açtığı bir gerçek O açıdan bunun telafisi için tüm teşkilata görev düşmektedir. Umarım bundan sonra bu gibi satırları yazmaya ne ben ne de diğerleri gereksinim duyar.

Polis teşkilatımıza, her zaman olduğu gibi birlik ve beraberlik içinde olmaları temennisiyle, daha başarılı daha güzel günler diliyorum.




Fikret ŞANAL.
Brüksel.
20.08.2010