Son günlerde yollar sanki savaş alanı. On günde yedi kurban . . . dile kolay. Ülkemizde çağdaş bir trafik sistemi ve doğru dürüst yol güvenliği olmaması, sürücülerin dikkatsizce araç kullanmasını gerektirmez. Yani bu olumsuzluklar vardır diye kurallara aykırı olarak tehlikeli, süratli veya içkili ya da uykusuz araç kullanıp kazaya sebebiyet vermek ve canlar gittikten sonra da sistemdeki veya altyapıdaki bozukluğu bir bahane olarak göstermek ne derece doğru? Evet, sistemde de alt yapılarda da eksiklikler ve yanlışlıklar var. Bunu bildiğimize göre niye daha dikkatli olmuyoruz acaba? Yetkilileri eleştirmek hakkımız ve çok da gerekli. Tepki göstermekte geç kalındığı için de yetkililerin ilgisizliği yıllardan beri sürüp gitmekte. Neticesi ise bu gün ortada. Örgütlü bir tepki ortaya koyamadık. Hem yetkililer hem de dikkatsiz sürücülere karşı.
Yetkilileri sanırım benden fazla eleştiren yok, hem de yıllardan beridir. Ama yetkililer gereken ilgiyi göstermiyor diye, hayatımızı tehlikeye mi atalım veya başkalarının hayatıyla mı oynayalım? Eğri oturup doğru konuşalım: Yetkililerin trafik sorununu hafife aldıkları ve layıkıyle ilgilenmedikleri bir gerçek, bu geçmiş yönetimler için de geçerli. Ya sürücüler olarak bizler üzerimize düşeni yaptığımızı iddia edebilir miyiz? Bir yerde bu özeleştiriyi de yapmamız lazım. Kendi hatalarımızı da kabul etmezsek bir yere varmamız mümkün olmaz. Evet, devlet vatandaşın canını korumak zorunda. Ama can bizim canımız, bunu korumak en çok da bize düşer. Devlet yeterince koruyamıyor işte, var mı ötesi? İlgililer de sorumluluklarını ihmal ediyor bizler de.
Örgütlü bir tepkiye gelince: Hükümet üç kuruşluk hayat pahalılığını gününde vermedi veya az verdi, yahut ek mesailer ödenmedi veya kısıtlandı diye günlerce grev ve eylemler yaparak yollara döküldük. Hayvancıların, çiftçilerin yahut öteki örgütlerin tepkilerini saymıyorum bile. Yolları kapattık, hastaneleri kapattık, polisle kavga ettik, malesef Meclisi bile taşladık. Ama hepimizin hayatını ilgilendiren trafik konusunda kılımızı bile kıpırdatmadık, yasal çerçevede topluca bir tepki ortaya koyamadık. Tepki sadece yetkililer için değil biz sürücüler için de olmalıdır. En değerli hak olan yaşam hakkımız tehlike altında. Böyle olduğu halde olayları uzaktan seyretmeyi ve kahve konuşmasıyla geçiştirmeyi tercih ettik, sanki ayni çarkın içinde değilmişiz gibi. Zamanında örgütlü kitle tepkisi olsaydı trafik bu gün bu noktada olmazdı. Sürücüler de aileler de bilgilendirilip uyarılacaktı, yetkililer de sorunu öyle hafife alamayacaklardı. Kazalarda hayatlarını kaybedenlerin bir çoğu bu gün ailelerinin yanında olacaktı.
Dört beş ay kadar önce bir Pazar sabahı mahalledeki markette gazetedeki ölümlü kaza haberi hakkında kasiyer bayanla konuşurken içeriye giren bir hanım endişeyle ve heyecanla ‘Gene kaza mı oldu? Birileri mi öldü? Nedir yahu bu hal her Allahın günü? Artık gazetelere bakamaz olduk. Yok, bundan sonra gazete almayacağım, gına geldi artık’ diyerek adeta isyan etti. O günden bu güne ne değişti ki? Aynı hamam aynı tas devam etti. Daha nice hayatlar söndü, nice ocaklara ateş düştü. Ne yazık ki hala daha düşmeye devam ediyor.
Trafiğin gidişatından memnun olan kimse yok. Sanırım bıçak kemiği deldi de geçti bile. Sesler giderek yükseliyor ama ortada belli bir muhatap yok. O nedenle sesler havada kalıyor. Şimdi anladınız mı niye benim yıllardan beri onlarca defa, ‘trafikten sorumlu kimdir?’ diye sürekli yazıp sorduğumu? İşte bunun içindi, kime hesap soracağımızı bilmek içindi. Zira bu günlerin gümbür gümbür geleceğini tahmin ediyordum. O yüzden sürekli yazdım.
Trafikte otorite boşluğu olduğu ortada. Halk gayet tedirgin ve öfkeli, adeta patlamaya hazır bir bomba haline geldi. Ya hayatlarını kaybedenlerin aileleri ne durumda? Halkta ve sivil toplum örgütlerinde sadece organizasyon eksikliği var. Tüm kesimler olarak bir gün bile biraraya gelip bu trafik belasına karşı tepkimizi ortaya koyamadık, yetkilileri, sürücüleri, aileleri, gençleri, kendimizi uyaramadık. İstenirse bu gibi etkinliği sendikalar ve sivil toplum örgütleri gayet iyi organize edebilir. İnsan hayatı, hayat pahalılığı veya ek mesaiden yahut et veya arpa fiyatlarından daha önemli ise tabii.
Trafikteki bu kötü gidişata sessiz kalamayız, mutlaka önünü kesmemiz lazım. Aksi halde sıramızı beklemiş olacağız. Zira bu gidişat, iyi bir gidişat değil.
Fikret ŞANAL.
Brüksel.
25.9.2O1O
Sunday, October 17, 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment