Sanki başka yerde ıslah olduk da trafik geri kaldı, neyse sözüm ne tüm halkımızadır ne de tüm sürücülere. Söz gider sahiplerini bulur. Siyaset sahnemizde alışık olduğumuz tsunamiler devam ededursun, biz hayatımızı doğrudan ilgilendiren ve düzeltilmesinde başkalarının katkılarına veya yönlendirmelerine ihtiyaç duymadan sadece bizlerin elinde olan ve kendi hayatımızın yanı sıra öteki insanların da hayatları söz konusu olan bu kaostan bu felaketten söz edelim. Hani yetkililerin unutup bir kenara ittiği trafikten. Aslında bu haftaki yazımda, iki hafta önce Ercan – Sabiha Gökçen – Brüksel yolculuğumuz sırasında transit yolcu salonunda beş kişilik ailemle birlikte işlem yapacak görevli olmadığından çektiğimiz sıkıntıyı ve şikayet üzerine son anda gelen görevliden yüksek sesle işittiğimiz azar, baskı ve hakaret ile kötü muameleden bahsedecektim, ama adaya dönünce yazmayı daha uygun buldum.
Neyse biz konumuza dönelim, gazetelerde görüyoruz, trafik canavarı yollarda can almaya devam ediyor, trafik terörü bitmiyor, yollar yine kana bulandı vs diye. Aslında yollarda can alan trafik canavarı değil, bazı istisnai haller dışında kendini dahi düşünemeyen, başkalarına hiç değer vermeyen, ben benim diyen, düşünceden hoşgörüden, sabır ve saygıdan yoksun , kurallara riayet etmeyen ve insan hayatına değer vermeyenlerdir. Küçücük ülkemizde trafik gerçekten tahmin edilenden de söylenenden de kötüdür. Trafiği bu kötü duruma düşüren bizleriz, biz oluşturduğumuza göre, başkalarında suç aramaya ne gerek var. İyi olması da kötü olması da bize bağlı. Yükleniyoruz trafiği yönetenlere. Biz onlarsız yapamaz mıyız? Elbette eleştiriler yapacağız, baskı oluşturacağız ama yeterince önlem alınmıyor veya gerekli düzenlemeler yahut ekinlikler yapılmıyor veya iyi yönetilmiyor diye bizler onlara nisbet olsun diye ne kadar yanlış bir şey varsa yapmak durumunda mıyız? Biz kendimizi kontrol etmekten aciz miyiz? Hayatımızı ve başkalarının hayatlarını heba etmeye veya tehlikeye sokmaya, ne gerek var ki? İyiyi ve doğruyu bulmak için ille de başımızda birilerinin topuzla durması mı gerek ? Biz kendimizi buna mı uyarladık yoksa? Kimimiz düz yolda tarlaya uçarız, kimimiz evlere girer, kimimiz öteki şerite geçer, kimimiz şehir içinde takla atar, kimimiz havuza gireriz ve daha neler neler.
Ehliyet sınavına girerken iğnenin deliği bizi sığıyor ama aldıktan sonra dünyaya sığamıyoruz nedense. Ehliyet almak sorumluluk altına girmek demektir. Hem kendimize karşı hem öteki insanlara karşı hem de yasalara karşı. Her nedense sanki büyük bir yükmüş gibi bu sorumlulukları bir kenara atıp kendi bildiğimizi okuyoruz, sorumsuzca hareket ederek bu günkü noktaya geliyoruz. Trafikte işlenen suçların tamamına yakını bilerek işlenmektedir. Kazalar da bu hataların sonrasında meydana gelmektedir. Elbette kimse bilerek kaza yapmaz, ama bilerek yaptığı kurallara aykırı hareketin sonunda bir trafik kazasına sebep olabileceğini hesaba katmak zorundadır. İşte bu hesap yapılmadığı için ve umursanmadığı için kazalar meydana gelmektedir. Neticede masum olanlar da hatalı olanlar da hayatlarını kaybediyor - yaralanmalar, sakat kalmalar ve maddi hasarlar da cabası. Hiç kimse, suçlu veya suçsuz, başka bir kimsenin zarar görmesini, canından olmasını istemez. O halde? Bundan dolayı bu trafik kazalarının önüne geçilmesi için hepimize düşen görevler vardır. Bunları yaptığımız takdirde kimsenin burnu dahi kanamayacaktır.
Kazaların azalacağı yerde tırmanması hayra alamet değildir, olmadığı da ortada. Bence sorun sosyal ve kültürel bir sorundur. İnsanlığın ana hususlarını uygulamama sorunudur. Düşüncedir, saygıdır, sabırdır, hoşgörüdür, bir tanesi eksikse işler aksıyor demektir. Bakıyorsunuz falan ölümlü kazaya sebep olan kişi şu kadar ay hapse mahkum olmuş, yahu ebedi olsa ne yazar! Giden geri mi gelecek? Birisi ebedi hapis yatacak diye öteki masum kişi hayatından mı olmalı? Her kazanın sonunda yaşanan acıların yanında büyük bir pişmanlık da yaşanıyor. Kaç para, son pişmanlık para etmez. Önemli olan bu son pişmanlığa varmamaktır. Her gün yollarda görüyoruz, yeni kameralar konuyor, ara sokaklara kadar da kasisler döşeniyor. Nereden çıktı bu kasisler, elbette bizim sayemizde. Sürücüler olarak bizler bundan bir mana çıkarmamız lazım. Bu mana ise bence yüzümüzü kızartmaktır. Böyle devam ettiğimiz takdirde yollarda adeta zıplaya zıplaya gideceğiz. Hani biz Avrupalı olacaktık? O yüzden sürücülerin direksiyon başına geçmeden, ehliyet alma sınavına girdikleri anı düşünsünler ve ona göre hareket etsinler. Evden çıkarken akşam yine eve dönmeyi düşünsünler, sağ ayaklarına hakim olsunlar. Hayatlarını başkalarına emanet etmesinler, kendileri sahip çıksınlar. Kendisini emniyete, korumaya alan kişi, mutlak surette başkalarını da korumaya almış demektir.
Yazık oldu, geçen hafta hayatını kaybeden genç kız bu gün neden hayatta olmasındı, ne suçu vardı, bunun bedeli olabilir mi? Tabii diğer kaza kurbanları için de ayni. Durup dururken suçsuz günahsız hayatını kaybetsin inleyerek sızlayarak, öte yandan hatalı sürücü hapse girecekmiş bir süre. Eee hepsi bu mu, mesele bu kadar basit mi? Buna razı olan birisi var mı? O yüzden diyorum ki sürücüler bedeli hiç bir surette karşılanamayacak sonuçlara sebep olabilecek davranışlara girmeden önce iki defa düşünsünler. Kimsenin hayatı sürücülerin ne sağ ayağının altındadır, ne de içki masasındaki şişede. İnsan hayatı bu kadar ucuz olamaz Hiç bir kimse başkasının zamansız ecelini getirmeye hakkı yoktur. Sekiz on yıl önce sanırım ilk olarak ben yazmıştım, ölümlü kazalar artık kaza olmaktan çıkmalı diye, arada araç var diye bir maazeret mi yani ? Hem aracı kullanacaksın sonra da dönüp aracın arkasına saklanacaksın. Hasarla sonuçlanan kazalarda meselenin çoğu hallerde mahkemeye intikal ettirilmeden para cezası ile rapor şeklinde kapatılmasnı, kazaların artmasına başlıca sebeplerden biri olarak görüyorum.
Ben yetmişli yılların başlarında polis olarak çalışırken Sakarya’dan Mağusa’ya kayınpederimin bisikleti ile gidip gelirdim. O yüzden benim yaşlarda olanlar şimdi sahip olduğumuz nimet ve değerlerin kıymetini iyi biliyoruz. Halbuki şimdi gençlerimiz on sekiz yaşına basar basmaz, daha bir kuruş kazanç elde etmeye başlamadan, altlarında son model arabaları buluyorlar. O nedenle tümü değilse bile önemli bir kısmının yollardaki durumu belli. Bu noktada ailelerine büyük görevler düşmektedir. Çocuklarına en güzel uyarıları onlardan başkası yapamaz. Bunu yapmak durumundadırlar, çocuklarını seviyorlarsa ve eğer dizlerini dövmek istemiyorlarsa. Değerli sürücüler, siz işinizi kendiniz yapın, hayatınızı da başkalarının hayatlarını da kendiniz koruyun, sakın ola başkalarına bel bağlamayın, yetkililer şunu yaptı bunu yapmadı diye maazeret üretip bunun arkasına saklanarak hayatı ucuzlatmayın. Onların bu ara yapacak başka önemli işleri var, bir de trafikle mi uğraşacaklar şimdi? O nedenle herkes sağ duyu ile hareket ederek açıkca belli olan doğru yolu bulmalı.Zira yanlışlıkların ve hataların neler olduğu herkesce biliniyor.
Benim son olarak trafik kazalarına tepki olması amacıyla yılda bir defa Pazar günü motorlu araç kullanılmaması için öneride bulunuyorum. Halkımızın buna destek vermesi gayet olumlu sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Böyle bir günde özellikle sürücülerin kendi vicdanlarıyla baş başa kalmaları ve yaşanmış olumsuzluklardan bir ders çıkarmaları yönünde etkili bir başlangıç olabileceğini düşünüyorum. TV kanallarının da gün boyu trafikle ilgili yayınlar yapması faydalı olur kanısındayım. Önce kendimize çeki düzen verirsek, trafik kendiliğinden düzelir. Herkes sorumluluğunu bilmeli ve ona göre hareket etmeli. Tabii yukarılara çıkardıklarımız da.
Fikret ŞANAL.
Brüksel.
.