Monday, December 14, 2009

TEK Mİ ÇİFT Mİ ?

Çocukluğumuzda yılın değişik zamanları içerisinde adeta sıraya koyduğumuz oyun türleri vardı. Zamanı geldiğinde bir oyunu bırakır öteki oyuna geçerdik. Aklımda haldığı kadarıyla saklambaç, lingri, yakan topu, beş taş, pirilli, aşık atma, uçurgan, yılbaşlarına yakın da badem ile tek mi çift mi oyunu oynardık. Bazan kazanır bazan kaybeder beş parasız kalırdık. Hileye başvuran , cırlayan da vardı aramızda. Bunlar yaşca biraz daha büyüktü ve genelde kazanırdı, küçükleri yüterdi.

Diyeceksiniz ki, şimdi çocuklar eve kapanıp bigisayarla, atari ile oynarken hatta bol bol oynamaları için de kolejlerin açılmasına karşı çıkılırken, ayrıca can dostlarımız, ezelden ebede biricik yoldaşlarımız, kader ortaklarımız öteki Kıbrıslıların çocukları ile kaynaşmak için oyunlar oynanır şarkılar türküler söylenirken ve hatta Yunanistan kültürünü dahi öğrenmek için onlarca çocuğumuz Yunanistanda oyunlar sergilerken, durup dururken nereden çıkardın eskilerde kalmış bu modası geçmiş, çocuklara yabancı olan bu oyunlardan söz etmenin alemi ne. Eskiye takılıp kalma, onlar geçti gitti, hatta çatışmaları da Türklere yapılanları da, yitirilen canları da unut gitsin, ileriye bak , birleşmeye bak, kaynaşmaya bak, bir şekilde yaşamaya bak, şimdi tek mi çift mi zamanı mı da diyebilirsiniz. Bakınız söyleyeyim.

Anavatan yetkilileri adada iki devlet, iki halk, iki demokrasi gerçeği var, bu temeller üzerinde bulunacak bir çözümle barış sağlanabilir, tabii Türkiyenin etkin ve fiili garantörlüğü de olmalı diyerek Sn. Talat’ da tam destek belirtiyorlar. Halbuki Sn. Talat geçtiğimiz yılda, tek devlet, tek egemenlik, tek kimlik, tek temsiliyet hususunda mutabakata vardı, ayrıca ayrılma yasağını da ortaya koyup kabul gördü. İşte bu tek mi çift mi hikayesi buradan aklıma geldi. Yıl sonuna daha beş aylık bir sure var. Bu süreyi tek mi çift mi oynayarak mı geçireceğiz, halbuki sanırım şimdi uçurgan zamanı, arada saklambaç ve lingri falan da var. Galiba yıl sonuna kadar başka oyun istemeyeceğiz, sürekli tek mi çift mi oynayacağız. Bana sorarsanız avuçtaki badem tektir. Bilme olasılığı çok yüksek olduğu halde sonuçta kaybedeceğiz. Bu nasıl bir oyun, eski oyuna pek benzemiyor. Hem avuçtakini bilecen hem kaybedecen. Siz ne diyorsunuz, yıl sonu avuç açıldığında badem tek mi çift mi ?

KİMİNLE BİRLEŞİYORUZ?

Bildiğim kadarıyla Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıslı Rumlar birleştirilmek isteniyor, yani KKTC. Deki Türklerle, Güneyde sözde Kıbrıs Cumhuriyetindeki rumlar, Kıbrıs Cumhuriyetini elinde bulunduranlar. Ama nedense bana sanki Yunanistanla birleşeceğiz gibi geliyor. Onlar biz Kıbrıs Cumhuriyetiyiz diyorlar ama hangi etkinliği yapsalar, hangi maça gitseler ellerinde sayısız Yunan bayraklarını taşıyorlar, yollarda, caddelerde Kıbrıs bayrağından ziyade ve daha büyükce Yunan bayrağı var, geçen gün Londra TC. Büyükelçiliğine Yunan bayrakları ile yürüdüler, başka yerlerde de ayni, Makarios darbe sonrası adaya geldiğinden saraydan konuşma yapacağı anda kocaman bir Yunan bayrağı sarkıtmışlardı balkondan, anlayacağınız Kıbrıs bayrağı geri planda, iş ola, . Ben burdab bizim birleşikcilere de diğer ülkelere de soruyorum, Kıbrıs Türkü kimlerle birleştirilmek isteniyor, bizimkiler hiç bunu kendilerine sormayı akıl ettiler mi, yoksa umurlarında bile değilmi. Ama nedenle dağdaki bayrağa ve Atatürk anıtına karşı çıkmayı biliyorlar. Her gün güneye geçip onca heykelin önünden ve yüzlerce Yunan bayrağının altından geçerken hiç rahatsız olmuyorlar mı, bunlar barışa engeldir diye niye tepki koymuyorlar da bizim tarafta horoz kesiliyorlar. Kiminle birleşiyoruz acaba?

HADE, YÜZE YÜZE KUYRUĞUNA GELDİK

Diğer bir deyişle tek mi çift mi oynayarak yılın o özlemle beklenen son ayına girdik. Daha önce de yazmıştım, esasında bu ay tam da tek mi çift mi oynama zamanı. Çocukluğumuzda elimize para geçtiğinde ceplerimizi bademle doldurur mahallede tek mi çift mi oynardık. Yıl başı yaklaştıkça heyecanımız daha da artardı. Bazan kazanır bazan kaybederdik. Velhasıl Aralık ayı biz çocuklar için tek mi çift mi oynama ayı idi ve dört gözle de beklerdik.

Nedense bu yıl bu oyun Kıbrıs Türkünün geleceği üzerine beş altı ay önce siyasi yönden oynanmaya başlandı. Temsilcimiz Sn. Talat, geçtiğimiz yılın ortalarında Kıbrıs Türkünün o meşhur teklerle elini kolunu bağladı. Ardından da ayrılma yasağını teklif ederek ayaklarımıza prangayı vurdu. Tabii bunda yalnız kendisini suçlamıyorum, zira bu süreçte yalnız değildir, arkasında koskoca Türkiyenin yöneticileri vardır, yürü aslanım yürü da korkma arkandayız deniyor. Sanki de gaz gelecek yerden tavuk esirgenmemiş gibi. Ayrıca da yoldaşı Sn. Hristofiyası gücendirmedi, halkına karşı zor durumdan da kurtardı, ayrıca masadan kaçmasını da önledi. Çok büyük bir başarı. Sanki de bunlardan geride kalan çok daha önemli haklar varmış ve onları biz alacakmışız gibi. Bu gün oldu biz ne kaz gördük ne de leylek. Aksine kümesteki civcivler de yumurtalar da gitti. Gerçi Sn. Talat bunları ve daha nicelerini çok öncelerden kabul etti ama biz yine de geçen yıl verdi diye bilelim. Neyse konumuza dönelim, hal böyle iken Anavatanımızın saygıdeğer yetkilileri ülkemize her gelişlerinde hep bir ağızdan ‘ Kıbrısta barış ve çözüm olması isteniyorsa ‘ adada iki halk, iki devlet, iki demokrasi olduğu gerçeği temel alınmalıdır ‘ diyerek gittiler. Bizler de bu sözlerle , Sn. Talat’ın geçen yıl kabul ettikleri hususları acaba tek midir yoksa çift midir diye tartışarak, kimi zaman da umutlanarak , kimi zaman güneyde göbek atarak, kimi zaman da Elçilik önünde eylem yaparak bu günlere geldik. Tek olduğu çoktan belli de yakında bu oyunun gerçek yüzü ortaya çıkacak, herkes de görecek, ama iş işten geçmiş olacak, biz ise avunduğumuzla ve bile bile kanmamızla baş başa kalacağız Türkçe konuşan Müslüman Kıbrıslı kimliğimizle.

Hasretlik bitecek , vatan ve Kıbrıslılar birleşecek, eskisi gibi güzel günler gelecek, Türk Askeri gidecek, Anavatanla olan bağlar kopacak, askerlik kalkacak, Kuzeydeki Kıbrıslılar da dünyayla bütünleşecek, Atinaya doğru pardon Avrupaya, Amerikaya, Uzak Doğuya yeni ufuklara yelken açacak . Fakirlik bitecek, cepler Avro dolacak, açık hapishane yıkılacak, adaya barış gelecek, bir daha ayrılmamak, bir daha isyan etmemek için kardeşlik gelecek eskiden olduğu gibi !Birbirimize kurşun değil çiçekler atacağız, bir gün onlarda bir gün bizlerde masalar kurup yiyip içip göbekler atacağız, şeker gibi geçinirken bizi ayıranlara lanetler yağdıracağız çan sesleri içinde ve mavi beyaz bayraklar altında. İşte sonuçta çözüm çözüm dedikleri bu. Hade yüze yüze kuyruğuna geldik, az daha sabredin Kıbrıslılar. Ben de size bir şey söyleyim mi, bir parmağınızı ısıracaksınız da değil on tanesi yirmi tanesi birden sızlayacak, tabii sızı hissi de gitmemişse ötekiler gibi.

Neyse şimdi de son durumla ilgili değerlendirmeye geçelim bu maratonun son düzlüğüne girdiğimiz şu kritik günlerde. Gerçi bu yazacaklarımı çok öncelerden defalarca dile getirdim ama olsun yine de yazayım, beğenen varsa bir yere not etsin, beğenmeyen ise unutsun gitsin. Birleşeceğiz diyorlar, be kardeşim güneyde Yunan bayraklarından geçilmiyor ,kimlerle birleşeceğiz geçmişi unutarak. Bizi soykırımdan geçiren, Makariosun izinde olan, EOKA’dan ilham aldığını söyleyen bir liderin temsil ettiği insanlarla mı ? Ve ne yazık ki birleşmek için yalvarıyor, can atıyor, yanıp tutuşuyoruz. Rum liderin elinde adeta oyuncak olduk, temsilcimiz bunu gerçekleştirmek için azimli, nuh diyor Peygamber demiyor, sanki Kıbrıs Türkünden intikam alırcasına ateşe atmaya kararlı. Ne yazık ki Anavatan yetkilileri de buna kuvvetli destek veriyor, engel olmak isteyenlere de aba altında sopa gösteriyor. Adama sormazlar mı Barış Harekatı niye yapıldı diye. Türkleri kör kuyulara dolduranlarla ileride birleştirmek için mi yapıldı, Türk kimliğimizi Kıbrıslı kimliğiyle değiştirmek için mi yapıldı, devletimizi, egemenliğimizi, bayraklarımızı, marşımızı ortadan kaldırmak, Anavatansız kalmak için mi yapıldı. Meğer pirince gideyim derken evdeki bulgurdan da olmuşuz. Eğer böyle bir sonuç olacaksa keşke Barış Harekatı yapılmasaydı diyorum.Hiç olmazsa onurumuzla, şerefimizle Türke yaraşır bir şekilde vuruşa vuruşa çarpışarak ölürdük.Kendi elimizle ve et tırnak olduğumuz Anavatanımızın da katkısıyla onursuz bir şekilde gidip ruma teslim olma tehlikesiyle karşı karşıya getirilmezdik. Annan Planından çok daha kötü bir planın referanduma götürüleceği açık. Ama bizimkiler bunun hayali ve özlemi içindeler, bir an evvel olmasını istiyorlar ve Sn. Hristofiyası memnun etmek için referanduma razı etmek için ellerinden geleni yapıyorlar, adeta onun ağzına bakıyorlar. Ve iki temsilcinin şu veya bu şekilde anlaşmasına da ÇÖZÜM diyorlar.

Olası bir anlaşmadan sonra belki de 20 Temmuz’dan kara Cumartesi diye söz edilecek, tabii15 Kasım da. Sn. Talat’ın bir gazeteye verdiği mülakatta Türkiyesiz bağımsız bir Kıbrıs istiyormuş , herhalde şunu demek istemiştir, Yunanistana bağlı bir Kıbrıs. Bu mülakatta benim anladığım kısaca şu. Kıbrıs sorununu Denktaş liderliğindeki Kıbrıs Türkleri , Türkiyenin gizli teşkilatı desteğinde isyan ederek başlatmıştır. TMT. Cilerin ise yargı önüne çıkarılması gerektiğini sezinledim. Zaten beş yıl kadar önce rastgele tanımadığım birisinin anlattıklarına kulak misafiri olmuştum, bu hususta bir yabancı ülkede böyle bir konunun geçtiği bir toplantı yapıldığını. Bu da onlardan biri diye düşünmüş ve gülüp geçmiştim. Kimbilir belki de duydukları doğruydu. Neise, bir anlaşmadan sonra herhalde 23 Nisan, 19 Mayıs, 20Temmuz, 30 Ağustos, 29 Ekim, 10 Kasım, 15 Kasım gibi Milli günler kutlanmayacak. 21 Aralık Şehitler Haftası ile diğer Şehitleri anma törenleri de yapılmayacak. Eee İstiklal Marşımızı ve Bayraklarımızı söylememe gerek yok sanırım. Ne Mutlu Türküm Diyene ve Korkma Sönmez Bu Şafaklarda da olmayacak. Ya ne olacak, Kıbrıs Milli Marşı ile bayrağı. Yeni bir millet yaratılacak, bizler de bu milletin bir parçası olacağız anlayacağınız. Sn. Talat ve destekçileri böyle istiyor. Ve bunlar açıkca yüzümüze karşı hiç çekinmeden söyleniyor ve biz de ellerimiz göbeğimizde başımız önümüzde olacakları bekliyoruz. Minarelerde ve Şehitliklerde artık Türk Bayrağı yerine Kıbrıs bayrağı çekilmesini düşünebiliyormusunuz.Bizden Kıbrıslı milletinin Müslümanları diye söz edilecek, Şehitler için de birleşmek için canlarını seve seve verdiler denecek. Yazıklar olsun hepimize. Sözde Ermeni soykırımını da atomatikman kabul etmiş olacağız. Fenerbahce, Galatasaray falan da yok yerini Apoel, Omonia alacak. Müsabakalarda Fenerbahcenin Galatasarayın yenilmesi için tezahürat yapacağız, Milli maçlar için de ayni. Bundan daha kötü bir şey ne olabilir, bilemiyorum, söyleyecek söz de bulamıyorum. Bu olacakları bir düşünün, duyması bile ölümden beter. Temsilcimizin bizi götüreceği yer bu, bizi değiştirecek , biz artık biz olmayacağız. Ve sanırım bu dünyada bir ilk olacaktır. İnanın faciayı yazmaya kelime bulamıyorum, zira böyle soğuk bir günde beni ateşler basıyor ta Brükselde.

Mazlum halklar bizden iki zıt ders çıkaracaklar. Biri varoluş mücadelemizle ilgili, ikincisi kurtulduktan ve devlet kurduktan sonra kendi elimizle nasıl yok oluşumuz ve kalenin içten fethedilmesinin nasıl bir şey olduğunu ve nelere mal olduğunu..

19 Nisan erken seçimlerinin ta ilk günden söylediğim gibi bir tuzak olduğunu tekrarlamak isterim. Amaç UBP. nin daha da yükselişinin önünü kesmek ve olası bir referandumda da hayır oylarını frenlemek, ülkedeki bildik sendikaları harekete geçirip kaos ortamı yaratarak halkı devletinden ve umut bağladığı partiden soğutmaktı. Hükümeti ve Meclisi görüşme sürecinden uzak tutup elini kolunu bağlı tutarak birtakım sözde bilgilendirme toplantılarıyla buna ortakmış gibi göstermek. Bu plan tuttu da.

Bu nedenle diyorum Ulusal güçler iki arada bir derede kalmıştır, yukarı bıyık aşağa sakal misali öylece kalakalmıştır. Yoksa biliyor buna sebep olan Sn. Talat’ın arkasında kimler olduğunu ama bir türlü karşı çıkamıyor, tepki koyamıyor, şanına yediremiyor, birlikte götürdüğü elli yılı aşkın bir davanın içine etmek istemiyor ama nedense başkalarının etmesine de seyirci kalıyor. Bence karşı durması için adeta teşvik ediliyor hatta zorlanıyor, Gidişat o kadar kötü olduğu halde sadık kalmanın sınırlarını zorluyor gibime geliyor. Kimbilir belki de bunun olması isteniyor taşların yerli yerine oturması için. Bir kesim çoktan düş yakamızdan diyor zaten, o zaman da herhalde şöyle denecek, ‘ Ne yapalım Kıbrıslı Türkler öyle istedi , saygı duymak lazım ‘. Zira bu sözler geçmışte sıkca kullanılmıştı. Tüm bunları alt alta koyduğumuzda bana öyle geliyor ki Türkiye sanki adadan gitmek bu işten sıyrılmak istiyor da bunu bize yaptırtmak istiyor. Belki de BOP. nin son halkasıdır. Olacak şey değil.

Referanduma gidildiği takdirde bilinmeli ki Hristofiyas alacağını almıştır, üstümüzde ne var ne yok götürmüştür, bizi kendi lisanıyla ditsiro olarak teslim alacak demektir.

Haydi UBP göster kendini, götür Meclise tasarıyı 21 Aralık Türk Soykırımıdır diye. Çatlat düşmanları. Beş yıl önce Meclise hitaben ilk ben yazmıştım gazetede birkaç kez ama kimsenin umurunda bile olmamıştı. Nasıl olsundu ki. İşte açık açık söylüyor, Türkiyesiz bir Kıbrıs diye, daha ne söylemesini ne yapmasını beklersiniz, alıp değneği başımıza vurmasını mı. Onu başlkaları yapacak ileride, şimdi değil.

En son şunu yazacağım zira ter bastı. 17 Nisan 2003 te kapıların açılmasından altı gün önce çalıştığım iş yerinde arkamdaki duvara şunları yazdım. ‘ Ne yazık ki bu davayı kaybedeceğiz ‘. Aradan üç yıl dört ay geçtikten sonra Ağustos 2006 da ‘ Ya Girit ya da Batı Trakya gibi olacağız ‘ yazdım, Haziran 2007 de ise altına ‘ Hem de her şeyimizi yitirerek, tabii bir mucize olmazsa ‘ diye ekledim. Ne dersiniz tutturdum mu yoksa ıska mı geçtim.

Peki bu durumdan böyle bir vaziyette bizi kim kurtaracak sorusuna ise ATATÜRK çocukları olarak BİZLER diyorum. Bu nedenle herkesi devlete ve vatana sahip çıkmak için birlik ve beraberliğe çağırıyorum. Gün bu gündür.